Ücretin Geç Ödenmesi Halinde Fesih Hakkı

4857 sayılı İş Kanunu’nda ücretin tanımı yapılmış olup, ücretin ne şekilde ve ne zaman ödenmesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Ücret, İş Kanunu m. 32 düzenlemesi ile “Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.” şeklinde tanımlanmıştır.
İşçinin ücrete hak kazanabilmesi için çalışmış olması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 24.05.1974 tarihindeki 1974/2 E. 1974/6 K. sayılı kararında da ücretin iş karşılığı olduğu belirtilmiştir. Ücret kavramına, ikramiye, prim, kardan pay alma, bahşiş, sosyal yardımlar ve devamlılık arz eden para veya parayla ölçülebilen menfaatler ücret kavramı kapsamındadır.

Ücretin ödenme zamanı da yine İş Kanunu m.32/f.4 hükmü uyarınca “Ücret en geç ayda bir ödenir. İş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre yapılacak ücret ödemelerinin zamanı azami bir ay ve asgari 1 hafta olarak iş sözleşmesi ile belirlenebilecektir. Bu hükme aykırı olarak düzenlenecek sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.

Yine kanun düzenlemesi ile ücretin nereye ödenmesi gerektiği düzenlenmiştir. İş Kanunu m.32/f.3’te “İşçinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesaplarına yatırılmak suretiyle ödenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar anılan bakanlıklarca müştereken çıkarılacak yönetmelikle” düzenlenebileceğini belirtmiştir. Konu hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen “Ücret, Prim, İkramiye Ve Bu Nitelikteki Her Türlü İstihkakın Bankalar Aracılığıyla Ödenmesine Dair Yönetmelik” m.10 düzenlemesinde belirtilen ve yönetmelikte sayılan koşulları taşıyan işverenlerin, ücretleri banka vasıtasıyla ödemeleri zorunlu tutulmuştur.

Yukarıda tanımı, kapsamı, ödenme şekli ve zamanı belirtilen ücret alacağı kimi hallerde işverenler tarafından zamanın ödenmemekte, kısmi ödenmekte, geç ödenmekte veya hiç ödenmemektedir.
Ücretin zamanında ödenmediği durumlarda işçinin bir kısım hakları doğacaktır. Bunlar iş akdinin haklı nedenle fesih edilmesi ve çalışmaktan kaçınma hakkıdır. İş Kanunu m.34 düzenlemesi ile “Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir” belirtilen şartlarda çalışmaktan kaçınabilecektir. İş Kanunu m. 24/2-e düzenlemesi ile “İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,” iş akdini haklı nedenle feshedilebilecektir. Keza Yargıtay kararlarında da işverenin ücret ödemelerini geç ve düzensiz ödemesinin işçiye haklı nedenle feshi hakkı tanıdığı istikrarlı olarak ifade edilmektedir.

Özdemir Avukatlık & Arabuluculuk Bürosu
——————————–

*İşbu çalışma içerisinde yer alan değerlendirmeler hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır. Ayrıca zaman içesinde mevzuatta olabilecek değişiklikler nedeniyle güncel durumu yansıtmayabilecektir. Bu sebeple paylaşılan değerlendirmelerden ötürü Özdemir Avukatlık & Arabuluculuk Bürosu sorumluluk kabul etmez. Paylaşıma konu çalışma kapsamındaki soru ve sorunlarınız bakımından hukuki danışman görüşü alınması tavsiye olunur.

Yabancı Dil Kursları Tarafından Alınan Senetlerin İcra Takibine Konu Edilmesi

 

Yabancı Dil Kurslarının yasal dayanağı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında düzenlenen Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’dir. Yabancı dil kursları, ilgili yönetmelikte özel öğretim kursu olarak tanımlanmaktadır. Özel Öğretim Kursu yönetmeliğin  4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (p) bendinde “Özel öğretim kursu: Kişilerin, Bakanlıkça belirlenmiş bilim gruplarına uygun eğitim ortamlarında, (Değişik ibare: RG-19/2/2020-31044) ortaöğretim seviyesinde ilgi ve isteklerine uygun öğretim programları doğrultusunda, bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini geliştirdiği, serbest zamanlarını değerlendirdiği (Mülga İbare: RG-13/1/2017- 29947) (…) (Değişik ibare: RG-5/8/2016-29792) bir bilim grubunda eğitim veren özel öğretim kurumlarını,” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre Yabancı dil eğitiminin tarafları kursiyer ve özel öğretim kurumudur. Taraflar arasında kurulan hukuki ilişki 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un m. 3/k bendi kapsamında tüketici işlemidir.

Özel Öğretim Kurumu ve kursiyer arasından düzenlenen hizmet sözleşmesi ile kurum eğitim verme borcuna girmekte kursiyer ise eğitim hizmetine mukabil olarak bir bedel ödeme yükümlülüğüne girmektedir. Uygulamada genellikle kursiyer tarafından kısmi bir ödeme yapılmakta ve kalan miktar taksitlendirilerek her bir taksit bakımından tüketici senedi düzenlenmektedir. Kursiyer tüketici olduğundan, Özel Öğretim Kursunun alacağı senetlerin ne şekilde düzenleneceği yine Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/5 bendinde “Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre kursiyerden alınan senetlerin her bir taksit için ayrı ayrı düzenlenmesi ve senetlerin nama yazılı olarak düzenlenmesi yasal zorunluluktur. Bu şartlara aykırı olarak düzenlenen senetler kursiyer yönünden geçersiz olacaktır.

Taraflar arasında sözleşme akdedilmesi akabinde, kimi durumlarda kursiyer tarafından sözleşmeden cayılmakta ve yapılan ödemelerin iadesi talep edilmektedir. Yapılan ödemelerin iadesi Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği m. 56’da: “Kurumlara kaydolan öğrenci ve kursiyerlerden; Öğrenim ücretini yıllık olarak belirleyen okul öncesi eğitim kurumu, ilkokul, ortaokul, özel eğitim okulu, ortaöğretim okullarında okuldan ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu dışındaki kısmı iade edilir. Öğretim yılı başladıktan sonra ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu ile öğrenim gördüğü günlere göre hesaplanan miktarın dışındaki kısmı iade edilir.” şeklindeki düzenleme ile ödenen kayıt ücretinden %10’luk kesinti ve öğrenim görmüş ise eğitim verilen günlere göre hesaplanan miktarın kesinti yapılarak ödeme yapılabileceği düzenlenmiştir.

Bununla birlikte, kursiyer yukarıda belirtilen taksitle satış sözleşmesi kapsamında tüketici senedi vererek kayıt olmuş ise taraflar arasından düzenlenen sözleşme 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 17. maddesi uyarınca taksitle satış sözleşmesi kapsamında olacaktır. Bu durumda kursiyer yine aynı kanunun 18. Maddesi uyarınca “Tüketici, yedi gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin taksitle satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.” 7 gün içerisinde cayma hakkını kullanarak herhangi bir gerekçe göstermeden ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayabilecektir. Kursiyerin sözleşmeden cayması halinde, kursiyer tarafından özel eğitim kursuna verilen tüketici senetleri de konusuz kalacaktır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle kursiyer tarafından verilen senetlerin, ilgili kanun maddesi ile belirlenen şekil şartlarına uygun olmaması ve kursiyer tarafından cayma hakkının kullanılmış olmasına rağmen tüketici senetlerinin icra takibine konu edilmesi, başlatılan icra takibini geçersiz kılacaktır.

Özdemir Avukatlık & Arabuluculuk Bürosu

——————————–

 

*İşbu çalışma içerisinde yer alan değerlendirmeler hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır. Ayrıca zaman içesinde mevzuatta olabilecek değişiklikler nedeniyle güncel durumu yansıtmayabilecektir.  Bu sebeple paylaşılan değerlendirmelerden ötürü Özdemir Avukatlık Bürosu sorumluluk kabul etmez. Paylaşıma konu çalışma kapsamındaki soru ve sorunlarınız bakımından hukuki danışman görüşü alınması tavsiye olunur.

 

Belirsiz Süreli Kira Sözleşmesine Dayalı Gereksinim Nedeniyle Tahliye Davalarında Dava Açma Süresi

Belirsiz Süreli Kira Sözleşmesine Dayalı Gereksinim Nedeniyle Tahliye Davalarında Dava Açma Süresi

Hukukumuzda kira sözleşmesinin düzenlenmesi herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Taraflar kira sözleşmesini yazılı veya sözlü olarak kurabileceklerdir. Bununla birlikte yazılı olarak kurulan kira sözleşmelerinde kimi zaman kira süresi belirtilmemektedir. Yazılı kira sözleşmesinde kira süresi belirtilmeyen ve sözlü olarak düzenlenen kira sözleşmeleri belirsiz süreli kira sözleşmesi olarak kabul edilmektedir.

Sözlü kira sözleşmelerinde, kira sözleşmesinin tam olarak hangi tarihte başlamış olduğu uyuşmazlık haline gelebilir. Bu gibi durumlarda kira sözleşmesinin tam olarak hangi tarihte başlamış olduğunu kiraya veren tarafından ispatlanması gerekmektedir. Konu hakkında Yargıtay 6. HD, T. 12.11.2015, E. 2014/14057, K. 2015/9806 “…Somut olayda taraflar arasında yazılı kira sözleşmesi bulunmamaktadır. Davacı sözlü kira ilişkisine dayanmış, davalı ise kira ilişkisini kabul etmemiştir. Davalı sözlü kira ilişkisine karşı çıktığına göre, kira sözleşmesinin varlığı, başlangıcı, süresi ve diğer koşulları bunu ileri süren davacı kiraya veren tarafından usulüne uygun delillerle kanıtlanması gerekir…” şeklinde karar vermiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), “konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesi” başlığı altında 350. Maddesi ile belirsiz süreli kira sözleşmelerinin fesih usulünü düzenlemiştir. İlgili düzenlemeye göre:
Kiraya veren, kira sözleşmesini; 1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, 2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.” şeklindedir.

Kiraya veren, kira sözleşmesinin belirsiz süreli olması halinde gereksinim nedeniyle tahliye davası açabilmek için Borçlar Kanunu’ndaki genel hükümlere kapsamındaki fesih dönemi ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyarak dava açabilecektir. TBK m. genel hükümlerdeki fesih dönemi ise TBK m. 329’da “ Taraflardan her biri, bir taşınmaza veya taşınır bir yapıya ilişkin kira sözleşmesini yerel âdette belirlenen kira döneminin sonu için veya böyle bir âdetin bulunmaması durumunda, altı aylık kira döneminin sonu için, üç aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Konuyu örneklendirmek gerekirse, 20.11.2018 başlangıç tarihli belirsiz süreli kira sözleşmesinin 2023 yılı içerisinde feshedilmesi istenildiğinde, ilk olarak TBK m. 329 kapsamında 6 aylık dönemler tespit edilecektir. Buna göre 20.11.2022-20.05.2023 kira dönemi ilk 6 aylık dönem, 20.05.2023-20.11.2023 kira dönemi ise ikinci 6 aylık kira dönemi olarak anılacaktır. Kiraya verenin ilk 6 aylık kira dönemi bakımından tahliye davası açabilmesi içinde en geç 20.02.2023’e değin kiracıya fesih ihtarı göndermesi gerekmekte ve 20.05.2023’ten sonra 1 ay içerisinde tahliye davası açması gerekmektedir. Gönderilen fesih ihtarı 20.02.2023 tarihinden sonra olması halinde bu halde dava hakkı ikinci 6 aylık kira döneminin bitimi olan 20.11.2023 tarihinden itibaren 1 ay içerisinde doğacaktır.

Kiracıya gönderilen ihtarnamenin tebliği zorunludur. Kanunda belirtilen 1 aylık dava açma süreleri hak düşürücü süre olup, kullanılmadığı takdirde kiraya verenin dava hakkı sona erecektir. Konu hakkında Bursa BAM, 4. HD., E. 2018/1218 K. 2019/49 T. 7.1.2019 tarihli kararında:

Bu düzenlemeler uyarınca somut olay incelendiğinde 01/05/2016 tarihinde başlayan belirsiz süreli kira sözleşmesinde 6 aylık dönemler 01/11/2016 ve 01/05/2017 tarihlerinde dolmaktadır. Bu durumda birinci altı aylık dönemin sonucu için ihtarnamenin 01/08/2016 tarihinden önce çekilmesi ve davanın 01/11/2016 tarihinden sonraki bir ay içerisinde açılması gerekir. İkinci altı aylık dönemin sonu için ise, ihtarnamenin 01/02/2017 tarihinden önce çekilmesi ve davanın 01/05/2017 tarihinden itibaren bir ay içinde açılması gerekir.
Davacı ihtarnameyi 27/04/2017 tarihinde çekmiştir. Bu durumda ikinci altı aylık dönemin sona erdiği 01/05/2017 tarihinden üç ay önce ihtarname çekilmediğinden bu ihtarname ikinci altı aylık dönem için dava hakkı vermez. Ancak bir sonraki altı aylık dönem 01/11/2017 tarihinde dolmaktadır. Bu durumda davacının 27/04/2017 tarihinde çekmiş olduğu ihtarname ile 01/11/2017 tarihinden itibaren bir aylık süre içinde dava açma hakkı bulunmaktadır. Dava 15/01/2018 tarihinde açılmıştır. Bu durumda davanın süresinde olmadığı anlaşılmaktadır.” Şeklinde karar vererek belirsiz süreli kira sözleşmelerinde dava açma sürelerine dair karar tesis etmiştir.

 

Özdemir Avukatlık & Arabuluculuk Bürosu

——————————–

*İşbu çalışma içerisinde yer alan değerlendirmeler hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır. Ayrıca zaman içesinde mevzuatta olabilecek değişiklikler nedeniyle güncel durumu yansıtmayabilecektir. Bu sebeple paylaşılan değerlendirmelerden ötürü Özdemir Avukatlık Bürosu sorumluluk kabul etmez. Paylaşıma konu çalışma kapsamındaki soru ve sorunlarınız bakımından hukuki danışman görüşü alınması tavsiye olunur.

Internet Bankacılığı Dolandırıcılığı

Internet Bankacılığı Dolandırıcılığı

Bankanın internet bankacılığı teknolojisinin imkân verdiği önlemleri almaması, müşterinin hesabının boşaltılmasında müşterinin kusurlu olduğunun ispat edilememesi durumunda, banka hafif kusurundan dahi sorumludur.

Daha fazla oku “Internet Bankacılığı Dolandırıcılığı”

Nafaka İadesi

Nafaka İadesi

Davacının davalı tarafından açılan yardım nafakası davası sonrasında, daha evvel hükmedilen ve icra kanalıyla ödenen tedbir nafakasının istirdatını talep etmesi, Kanun hükümlerine açıkça aykırı olup; mahkemece, bu husus göz önüne alınmadan, icra dosyasına ödenen nafakanın iadesine karar verilmesi de doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Daha fazla oku “Nafaka İadesi”

Nafaka Davası

Nafaka Davası

Mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Daha fazla oku “Nafaka Davası”

Boşanma Davasında Tazminat

Boşanma Davasında Tazminat

Boşanmaya neden olan olaylarda davacı-davalı erkek tamamen kusurlu olup, Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu duruma göre, davalı-davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi tazminat talebinin reddi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

Daha fazla oku “Boşanma Davasında Tazminat”

Tüketici Hakem Heyeti Kararlarının İcrası

Tüketici Hakem Heyeti Kararlarının İcrası

Tüketiciler ayıplı bir mal veya hizmet aldıklarında mağduriyetlerini firma ile uzlaşma yoluyla çözemediklerinde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde Tüketici Hakem Heyetine dilekçe ile başvurarak haklarını elde etmektedirler.

Daha fazla oku “Tüketici Hakem Heyeti Kararlarının İcrası”

BOŞANMADA TAZMİNAT VE TAKI (ZİYNET)

 

T.C YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas No:2016/4634
Karar No:2017/9893
Karar Tarihi: 21.09.2017
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma-Ziynet Alacağı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından tazminatların miktarları ve ziynet alacağı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır. Daha fazla oku “BOŞANMADA TAZMİNAT VE TAKI (ZİYNET)”

BİR YIL DOLMADAN İŞTEN ÇIKARILMA

 

T.C YARGITAY

Esas No:2013/23209
Karar No:2014/5772
7. Hukuk Dairesi
Karar Tarihi: 12.03.2014

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait işyerinde muhasebe koordinatörü olarak 30.04.2001- 29.04.2002 tarihleri arasında çalıştığını, E.. D..’ın sorumluluğundaki kasayı denetlediğinde kasada açık olduğunu tespit ederek işverene bildirdiğini, iş akdinin kıdem tazminatına hak kazanmasına 1 gün kala salt kıdem tazminatı hakkından mahrum bırakmak için haksız ve kötüniyetli olarak feshedildiğini, maddi zarara uğratıldığını, ayrıca yıllık izin kullandırılmadığını iddia ederek kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatı ile maddi tazminat ve yıllık izin ücreti alacağının tahsilini istemiştir. Daha fazla oku “BİR YIL DOLMADAN İŞTEN ÇIKARILMA”