Medeni Kanundaki Genel Boşanma Sebepleri

Medeni Kanundaki Genel Boşanma Sebepleri

Özel boşanma sebeplerinden farklı olarak genel boşanma sebepleri, belirli bir olaya dayanmayan, önceden saptanması olanaksız ve çok çeşitli olaylardan ve olgulardan oluşan bir durumu temel almaktadır.

Önceki kanunun 133. maddesinde yer alan “hastalığın en az üç yıldan beri sürmekte olması” şartı 165. maddede yer almamıştır. Bu neden ile hastalığın ne kadar süreden beri devam ettiğinin araştırılması gerekmeyecektir. Kanun koyucu akıl hastası olan eşe üç yıl sürece katlanmak zorunluluğunun hakkaniyete aykırı olduğunu, tıp bilimindeki gelişmeler göz önüne alındığında bir akıl hastasının iyileşip iyileşemeyeceğinin belirlenmesinde üç yıl beklemeye gerek olmadığını dikkate alarak bu değişikliği yapmıştır, (Kılıçoğlu, Yenilikler, s. 14).

Genel boşanma sebepleri önceki 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin 134. maddesinde düzenlenmişti ve “imtiyaçsızlık” kenar başlığını taşımaktaydı. Doktrinde sebep “şiddetli geçimsizlik” olarak isimlendirilmişti. Eski kanunun 134. maddesi, 04.05.1988 tarihli 3444 sayılı kanun ile “Evlilik birliğinin sarsılması veya müşterek hayatın yeniden kurulamaması” şeklinde değiştirilmiş, tek olan genel boşanma sebebi yerine üç genel boşanma sebebi düzenlenmişti. Genel boşanma sebepleri evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşması (tarafların karşılıklı rızaları) ve ortak hayatın yeniden kurulamaması idi.

Türk Medenî Kanununun 166. maddesinde, eski kanunun 134. maddesindeki üç genel boşanma sebebi benimsenip aynen alınmış, hükmün kenar başlığı “evlilik birliğinin sarsılması” olarak değiştirilmiştir.

Bazen evlilik birliği özel boşanma nedenleri dışında da temelinden sarsılabilir, çekilmez hale gelebilir. Bu durumdaki bir evliliği devam ettirmek istemeyen eşler, özel sebepler bulunmadığı takdirde genel boşanma sebebi evlilik birliğinin sarsılmasına dayanarak dava açabilecektir (TMK m. 166/I)

Genel sebeple boşanma davası açabilmek için yaşanan olaylar yüzünden eşler arasında çok ciddi ve şiddetli geçimsizlik bulunması ve geçimsizliğin ortak hayatı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir. Başka deyişle hâkimin boşanmaya karar verebilmesi için objektif şart olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve sübjektif şart ortak olan hayatın çekilmez hale gelmesi koşulları gerçekleşmelidir. Belirli bir olaya dayanma zorunluluğu bulunmayan evlilik birliğinin temelinden sarsılması, uygulamada en çok karşımıza çıkan boşanma sebebidir.

Evlilik birliğinin sarsılması için eşlerden birinin kusurunun bulunmasına gerek yoktur. Birliği sarsan olguların ortaya çıkmasında eşler kusursuz da olabilir. Başka deyişle eşlerin kusuru olmadan ortaya çıkan ya da kendilerine kusur atfedilemeyecek bir olgu da evlilik birliğini sarsmış, çekilemez hale getirmiş olabilir. Örneğin eşlerin ruhi yapıları, düşünce tarzları, farklı kültürlerden gelmeleri, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan ve eşlerin anlaşma olanağını ortadan kaldıran geçimsizlik söz konusu olmadan evlilik birliğini sarsan ve kusur gerektirmeyen sebeplerden bazılarıdır. Böyle bir durumda eşlere kusur yüklenemeyeceği ve evlilik birliğini devam ettirmek olanaksız olduğu için eşler dava açabilecektir. Daha açık bir ifade ile eşlerin her ikisi kusursuz olsa bile boşanma davası açılabilir.

Öte yandan kusurlu eş de dava açabilecektir. Davacı eşin kusursuz olması şart değildir81. Ayrıca eşlerin her ikisinin de kusuru olduğu takdirde de boşanma davası açılabilecektir. Örneğin eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini ihlal etmesi, diğer eşin de karşısındakine sürekli hakaret etmesi durumunda iki eş de kusurludur.

Yargıtay’a göre, ”Türk Medenî Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır”.

Buna karşılık ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılan evlilik birliklerinde açılan boşanma davasında, davacının kusuru davalıdan daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir (TMK m. 166/II).

Yargıtay, bir içtihadı birleştirme kararında “kusur” kavramına açıklık getirmiştir: “Kusur çoğu kez kişilerin sosyal ve kültürel yapılarına, değer yargılarına ve çevrelerine göre değişen, bir ölçüde soyut, göreceli bir kavramdır. O halde önceden şu ya da bu eylemin ve davranışın daha ziyade kusur veya daha az kusur olarak kabulü ve bu konuda kesin, değişmez, nesnel bir ölçü konulması olanak dışıdır. Bu nedenle Türk Medenî Kanununun 134. maddesine (Yeni Kanun m.166) dayanılarak açılan boşanma davalarında taraflardan hangisinin tutum ve davranışının daha ziyade kusur sayılacağını, başka bir söyleyişle kusurun daha ziyade hangi tarafa ait olduğunu saptamak ve değerlendirmek hâkimin takdir yetkisine aittir. Elbette hâkim bu konudaki takdir yetkisini ve hakkını olayların kendi yapılarına ve oluşlarına özgü yönleri içinde kullanacaktır. Şüphesiz önceden somut bir kural koymak, belli bir ölçü getirmek hâkimin takdir yetkisini ve hakkını önleyici ve bağlayıcı nitelik taşıyacağından sakıncalı bir uygulama sayılmak gerekir”.

Görüldüğü üzere, evlilik birliğinin sarsılmasına dayanılarak açılan boşanma davasında hangi olguların evlilik birliğini sarstığı ve evliliği çekilmez hale getirdiği, kimin daha fazla kusurunun bulunduğu, nesnel bir ölçütle belirlenemeyecektir; bütün bunları hâkim somut olayın özelliklerini göz önünde tutarak takdir edecektir.

Evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayanarak boşanma davası açılabilmesi için her ne kadar kusur gerekli değil ise de ileride göreceğimiz üzere85 maddi tazminata karar verilebilmesi için kusur büyük önem taşımaktadır.

Eşlerin anlaşmasına dayanan boşanmada, evlilik birliğinin sarsılmasında olduğu gibi özel olguların ileri sürülmesi aranmaz. Fakat kanun koyucu genel sebeplerden anlaşmalı boşanmada bazı şartların gerçekleşmesini zorunlu kılmıştır.

TMK m. 166/III’ e göre, “evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurmaları ya da bir eşin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.”

Hâkim maddenin ikinci cümlesinde yer alan üç unsuru boşanmaya karar vermeden önce kendiliğinden araştırmak durumundadır. Kanun koyucu eşlerin anlaşmasına dayanan boşanmayı “evlilik birliğinin sarsılması” kenar başlıklı boşanma sebebi içerisinde düzenlemiş, madde metninde yer alan şartların oluşması durumunda “evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğuna bir karine“ saymıştır.

Genel boşanma sebeplerinden üçüncüsü olan “Ortak hayatın yeniden kurulamaması”, 3444 sayılı kanun ile yapılan değişiklikle, eski Medenî Kanunun 134. maddesinde yerini almıştır.

Doktrinde “eylemli ayrılık”, “fiili ayrılık” olarak da adlandırılan ortak hayatın yeniden kurulamaması durumlarında, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir (TMK m. 166/IV).

Hükme göre, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış dava reddedilmiş, ret kararının kesinleşmesinin üzerinden üç yıl geçmiş, ortak hayat yeniden kurulamamış ve eşlerden biri istemde bulunmuş olmalıdır. Reddedilen önceki boşanma davasının kimin tarafından, ne sebeple açıldığı ve hangi sebeple reddedildiği önemli değildir. Bu sebebe dayanan boşanma davasında hâkimin takdir hakkı bulunmayıp, tarafların kusur durumlarını araştırmadan boşanmaya karar verecektir91. Fakat boşanmanın fer’î sonuçlarında kusurun rolü bulunmaktadır ve araştırılmalıdır.

İstanbul boşanma avukatı, Beşiktaş Hukuk Bürosu, İstanbul aile avukatı olarak hizmet vermekteyiz.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu *Captcha Plus loading...